İşimizin tarihi
![]()
Kişisel bir ihtiyaçtan başladı
Kurs oluşturma planı yoktu. İş fikri yoktu. Sadece kurucularımızdan biri bir Türk ile evlendi ve bir noktada masadaki konuşmaların sadece yarısını anlayabilmekten yoruldu. Kitaplar pek yardımcı olmuyordu. Çevrimiçi kurslar çok ruhsuzdu. Konuşma kulüpleri çok parçalıydı. Basit, anlaşılır, baskı olmayan bir şey istiyorduk. Ama böyle bir şey yoktu.
![]()
İlk başta – notlar
İlk başta bunlar kişisel notlardı. Günlük hayatta gerçekten gerekli olan cümleler. Konuşmalarda tekrarlanan ifadeler. Ve ayrıca yazılan hatalar: kendi yaptığımız hatalar. Daha sonra, karmaşık terimler kullanmadan grameri açıklamak için yapılar, şemalar ve yöntemler ortaya çıktı. Bunu birini öğretmek için değil, kendimiz öğrenmek istediğimiz için yaptık.
![]()
Sonra arkadaşlar
Zamanla tanıdıklarımız bize başvurmaya başladı. Türkçeyi bir şekilde “öğrendiğimizi” biliyorlardı ve yardım istediler. İlk başta bunlar Skype üzerinden konuşmalardı. Sonra PowerPoint sunumları. Sonra kendi ses dosyalarımız. Ve o zaman anladık: bir sistemimiz var. Ve bu sistem işe yarıyor.
Uzun süre karar veremedik
“Tanıdıklara yardım etmekten” tam teşekküllü bir kursa geçmek korkutucuydu. Çünkü sorumluluk almak gerekiyordu. Tanımadığımız insanlarla çalışmak. Güven inşa etmek. Yükü kaldırmak. Ama tamamen yabancı insanlar bize başvurmaya başladığında, başka yolu olmadığını anladık.
İlk modüller hamdı. Dürüst olmak gerekirse, ilk gruplar bizim hazırladığımız materyallerle çalıştı. Ama bu en iyi deneyimdi. Çünkü o zaman dinlemeyi, düzeltmeyi, kısaltmayı, gereksiz şeyleri atmayı, derslerin mantığını yeniden yapılandırmayı öğrendik. Hiçbir metodist bunu canlı kurs katılımcıları kadar iyi yapamazdı.

Bir platform oluşturduk – ama asıl önemli olan bu değil
Evet, artık bir yapımız var. Konular, bloklar, program var. Ama asıl önemli olan bu değil. Asıl önemli olan tutumdur. Biz, “bilgi paketleri” akışını başlatan bir kitle makinesi değiliz. Biz sorumluluk alan bir ekibiz. Bazen reddediyoruz – eğer yardımcı olamayacağımızı anlarsak. Müşteriye değil, kaliteye bağlıyız.
İnsanlar farklıdır
Bazıları ana dilleri dışında başka bir dil bilmiyor ve “kendilerine bu yeteneğin verilmediğini” düşünüyor. Bazıları İngilizce, Lehçe öğrenmiş, ama Türkçe tamamen farklı geliyor. Bazıları dil engeliyle karşılaşıp vazgeçer. Biz hataları değil, nedenlerini görmeyi öğrendik. Düzeltmiyoruz, açıklıyoruz. Karşılaştırmıyoruz. Asla.
Bizi ayakta tutan hikayeler
Kayınvalidesi ile Türkçe konuşmaya başlayan bir adam. İlk kez çevirmen olmadan pazardan bir şey satın alan bir kız. Hastasına talimatları açıklayabilen bir hemşire. Instagram’da göremeyeceğiniz küçük hikayeler. Ama tam da bu hikayeler sayesinde bu işte kalıyoruz.
Yerimizde durmuyoruz
Şu anda ek modüller geliştiriyoruz: kültürde, dizilerde, müzikte Türkçe. Konuklarla konuşma kulüpleri kurmayı planlıyoruz. Yazma kısmını da talep olduğu için yavaş yavaş geliştiriyoruz. Ama acele etmiyoruz. Çünkü kalite ölçekte değil, ilgide. Bir şey yapıyorsak, vicdanımıza göre yapıyoruz.

Bu sadece bir “proje” değil
Bu, her gün yaptığımız şey. Ofisimiz yok, ama sıcaklığımız var. Sekreterimiz yok, ama sorumluluğumuz var. Otomasyonumuz yok, ama herkese özen gösteriyoruz. Buraya sadece deneyimimizi değil, insanlığımızı da kattık. Ve sanırım bu en önemli şey.
“Öğrenci” kelimesini sevmiyoruz. Çünkü bize gelenler, soyut bir “öğrenci” değildir. Onlar, kendi korkuları, aksanları ve deneyimleri olan canlı insanlardır. Bazıları ilk beş derste sessiz kalır. Bazıları hemen Türkçe şakalar yapar. Ama biz onları birbirleriyle kıyaslamayız. Herkesin kendi ritmi vardır. Ve bizim değerimiz de budur: yanlarında olmayı biliriz.
Standartlaştırmaya karşıyız. Bizim “tek bir planımız” yok. Grup daha fazla dinlemek istiyorsa, dinliyoruz. Birisi yazılı dili geliştirmek istiyorsa, mektuplar ekliyoruz. Bir temelimiz var, ama esnek. Çünkü biz kurs oluşturmuyoruz. Deneyim oluşturuyoruz. Ve deneyim her zaman bireyseldir.
Başarıyı ne olarak değerlendiriyoruz?
Hayır, “konferansa katılmak” ya da “üç ayda B2 seviyesine ulaşmak” değil. Başarı, bir kişinin “Alanya’da kendim taksi çağırdım” yazmasıdır. Ya da “Kayınvalidemle tercüman olmadan konuştum” yazmasıdır. Ya da “Haberleri izledim ve ilk kez altyazısız bir başlığı anladım” yazmasıdır. Tüm bu küçük şeyler zaferlerdir. Sessiz, basit, gerçek zaferler.